1981 Kooperatif

1981 Yılında İzmir 9Eylül Üniversitesinin KOYBOLMAKTA OLAN HALK SANATLARI SEMPOZYUMUNA katılmış ardından da Hollanda  CBI (Centre for the Promotion of  Imports from developing countries)kuruluşunun düzenlediği üç haftalık bir seminere gitmiştim. Seminerin amacı doğu ülkelerinin Avrupa ülkelerine satmak istedikleri geleneksel el sanatı ürünlerinde nelere dikkat etmeleri üzerineydi. Bu seminerde bize  önce  dış satış-iç alım banka işlemleri, satılan malın  çıkış yeri, korunma  biçimi, üretici tanıtımı ve ambalaj biçimi üzerine bilgi  verildi

Bu bilgiler Rotterdam’dan  kalkıp  Main nehri üzerinde güneye doğru hareket eden bir gemide veriliyordu. Gündüzleri ürünlerimizi güvertede sergiliyor ve geldiğimiz şehrin idari   ve banka  yetkilileri  sergiyi geziyor ve sonra bizlere bilgi veriyorlar,  biz de kendi aramızda  bu bilgileri sonra bir daha paylaşıyorduk. Bu arada bize geldiğimiz yer hakkında hazırlanmış bir dosya veriyorlardı, banka isimleri, iletişim bilgileri, sivil toplum kuruluşları hakkında.

Dönüşte, İstanbul Hisarüstü semtinde, Boğaza bakan villaların bulunduğu yamacın arka tarafıdır,  Boğaziçi  Ünversitesinden çıktığımda  evlerin kapılarında oturmuş  birşeyler ören kadınlar gördüm.Yanlarına gittim. Çoraptı ördükleri çok güzel desenli ve muntazam ancak örgü iplikleri o kadar adi ve uyumsuzdu ki daha önce  güzel çorap görmemiş olsanız ondaki örgü güzelliğini renk ve kalite yanlışlığını anlayamazdınız.

O civarda bir sivil kuruluş herkese bir kaç renkli çile veriyor ve onlar da örüyorlarmış çok ufak paralara.  Ben daha önce Kenan Özbel’le tanışmış ve hem kitabını hem de elindeki çorap ve diğer kolleksiyonlarını görmüştüm. Hisarüstüne gittim bir Çarşamba günü. Kenan özbelin kitabından koparıp çerçevelettiğim çorap tablolarını evlere dağıttım. Kadın ve erkeklerle   konuşup bir kooperatif kurmaya karar verdik. Henüz emeklilik tazminatımı harcamamıştım.  Çok heyecanlandılar. Tüzük hazırladım ve noteri alıp  gittim. Kırk kadın noterin yanında tüzüğün tüm sayfalarını imzaladı veya parmak bastı. Sonra  yönetim kurulunu yanıma alıp  yüncülere gittik.  İstedikleri renkte ve kalitede yünleri bir kamyonete yükleyip Hisarüstüne geldik.  Kooperatif üyelerinden her biri  istediği renkte bir çift çoraplık yün seçti. 

Ertesi çarşamba  Hisarüstü bayram yeriydi.  Evlerin önüne  masalardan bir düzen kurmuşlar. Herkes çorabını özenle yatırdı masaya. O güzelliği, insanlardaki sevinç ve gururu görmeliydiniz. Sonra İstanbul çapında bir ALA ÇORAP YARIŞMASI açtık.

Bu kooperatif  Almanya ve İsviçre kayak merkezlerine  çorap-eldiven-başlıktan olaşan  desenli yünlü, daha çok orlon, takımlar sattı.

Bunları anlatmamın nedeni bunun  sizlerin  co-knitting dediğiniz yöntemin bir başka yolu olmasıdır.. Ben buna OKULLU-ALAYLI işbirliği diyorum.  Desenli çorap örmek bir halk sanatıysa  bunun  çocukluğunda bu işi anadan öğrenmişlerle başlatılması  ve eğer onlar bu işten geçimlerini sağlayabilirlerse o zaman  çorap setleri gibi yan ürünlerle  gençler de işe başlamak isteyebilir.

Tabii çorap üretimiyle ilgili düşüncelerim zaman içinde çok değişti. Bu arada  Tubitak’da   üç dört senedir süren bir çalışma var, sadece endüstriyel ürünlerle ilgili; Üniversitelerin bulgularıyla girişimcinin potansiyeli üzerine.  Yani Alaylı-Okulu işbirliği.

Belki birgün idareci olanlar okullara geleneksel sanatlarla ilgili dersler koyar, ya da günümüz algılamalarına uygun müzeler açar, veya halk bilimi konusunda uzman kişilerden yararlanmanın önemini kavrar diyorum.

Halk sanatı ürünleri elbette günümüz teknolojisi  ürünleriyle  piyasada yarışamaz. Ancak insanların  yakınlarından öğrenip  hevesle, zevkle, sevgiyle yaptıkları ve insan sıcaklığı taşıyan  halk sanatı ürünleriyle de hiçbir teknoloji yarışamaz.  Halk oldukça yeni halk sanatı ürünleri oluşacaktır. Eğer eski halk sanatı ürünlerini canlandırmak istiyorsak daha farklı yöntemler bulmak da bizlerin işi olsun.

Kedi Seven Kent SELÇUK ve Antik Kent Efes Sevdalısı Kediler

                                

UNESCO ,    sürdürülebilir  kent gelişiminde yenilikçiliği   kendilerine  amaç  bilen şehirlerle ve şehirler arasında Yenilikçi  Şehirler Ağını  2004 yılında kurdu. Bugün bu ağı oluşturan 246 şehir,  yerel ve uluslararası ortak bir amaç için, yenilikçiliği kültürel ve kentsel gelişme planlarının merkezine koyarak beraberce çalışıyorlar.   

Efes gibi dünyaca ünlü bir Antik kente yakınlığı, kalesi, 7 Uyurlar Mağarası, Küçük Menderes ovasına 300 metre yüksekten bakış sağlayan Keçi Kalesi, Hellenistik ve Roma eserleri bulunan müzesi ile  Selçuk  bir altın kaynağının değil ama çok büyük kültür kaynaklarının üzerinde bulunuyor.  Sadece bu değerleri tanıyıp/tanıtarak    Selçuk Kenti  geliştirme planının  kalbine yerleştirmek gerekiyor.

Selçuk’un zenginliği  bu kadar  değil. Turistler antik binalar, heykeller ve yollar yanında ortalarda serbestçe dolaşan, yüksek   güneşli yerlerde kurulup gelenlere antik kentin atan kalbi gibi  canlı bir görünüm sunan  kedilerle de ilgileniyor.  Yabancı ülkelerin hızlı yaşamı, yolları ve sürekli hareket halindeki insanları  zamanla kedilerin yaşamına son vermiş. Ülkemize gelen turistler eski eserler ve el sanatları kadar kedilere de hayran.   Zaten Türkiye kedi açısından çok şanslı. Van kedisi, Ankara kedisi yörelerine  özgü canlılar.  Ancak bu şehirlerde kedilerle ilgili ortak bir çalışma yok.  O   bembeyaz tüyleri, sevilmeye yatkınlığı  olan ANKARA kedisi,   VAN KEDİ’si  tek türden geldiklerinden kısa ömürlü oluyor ve onlar da antik eserler gibi bakıma muhtaçlar.   Selçuk ve Efes kedileri Van ve Ankara kedilerinden daha şanslı.   Selçuk’ta kediler  özgürler,  sağlıklılar ve çok güzeller. İnsanlar köşelere su ve mama  bırakıyor.  Bir kısmı kentte, bazıları Efes’te yaşamayı seviyor ve  hepsi de poz vermeye bayılıyor.

Tarih ve  Kedi açısından bu kadar zengin bir kentte oturuyoruz.  Selçuk çocuklarının, halkının bu zenginliklerden yararlanmasını sağlayabiliriz.  Selçuk dünyanın     tarih ve doğal  yaşamın  güzelliklerini  tüm insanlarıyla paylaşan bir kent olabilir.   Doğru bir proje ile kentimizin  tarihi ve doğal olanakları,  sadece turistleri ve  şirketleri  değil tüm halkı  kültür,  sağlık ve refah açısından besleyebilir.

DEVAMI: Dünyadaki kedi kentleri

Kedilerin sağlığımıza yararı

Selçuk Şenliği

                              

TAKVİM KONUSU

Rahmi Koç Müzesinde  Antik çağdan günümüze ‘Dünya Bebekleri’sergisi açılmış.  Ben bu müzede 7 ilimizin kıyafetini taşıyan bebeklerimle 3 ay süren bir  sergi açtım. Bebekler yanında,  kullanılan kumaşlar, takı örnekleri,  değişik yörelerin ayak giyimleri ve başlık biçimleri sergilendi. Bu işi tek başıma yaptığım, ben ve müze hiç kimseyi davet etmediğimiz için olacak hiçbir geri bildirim almadım. Hayır, bir tane aldım. Turizm Bakanlığı iki müfettiş göndermiş. Konu şu; Seymen alayı bebeklerimin başındaki seymen başının elindeki bayrak neden kumaş değil de kağıttan imiş. Koç müzesini bir vatandaşımız, müzede kağıt bayrak kullanıyorlar diye şikayet etmişmiş.”  Neden şu ki bu işler ekip işi. Biz sadece fuarlarda konu mankeni gibi görülmekteyiz. Emeğimiz, araştırmalarımızın farkında olan  kaç kişi? Fidan Atmacanın bebeği Japonya’da birincilik ödülü alalı seneler geçti. Bu sene kendisine  Canlı Kültür Hazinesi sıfatı verdi devletimiz. 

Sevgili arkadaşlar bizim takvim girişimimiz bir “benim_ senin reklamı” işi değildir.  Türkiye’de  ciddi olarak bu işe gönül vermiş, bunu meslek edinmiş yüzden fazla kişi vardır. Takvim için 12 kişiyi resimleri, haklarında bilgiler ve uygun manilerle bir araya getirmeye çalışıyorum. Amaç kadınların da bir konuda birleşip güçlerini eserleriyle  göstermelerine araç olabilmektir. Bebek insanın ilk ve tek güvenilir dostudur. Bebek ve giyimi   bize halk sanatı konusunda yetenek ve bilgilerimizi tanıtacağımız yaşamsal değerli bir mirasdır. Dünyanın pek çok ülkesi bebekler yoluyla  kendine önemli gelir sağlar ve modalar yaratırken  bizim pinterest’ten öteye geçemeyen yüzlerce insanımız ve keşfedilmeyi bekleyen binlerce özgün modelimiz var. Bu güzel bir girişimdir ve yükselen bir merdivenin ilk basamağı olabilir. Değerimizi, değerlerimizi bilerek, tanıtarak, kadınlar arası iletişim ve  hoşgörünün yaşamsal gücünün farkında olarak hoşça kalın. Sağlıkla sevgiyle kalın. 

Ruhiye Mine Kayra

Not: Bu yazı bu iş burada biter demek değildir. Pilavdan  dönenin kaşığına bir şey olmasın.

KATILIMCI BİR ÇOCUK MÜZESİ TASARIMI ARAŞTIRMASI

                                                          

KATILIMCI BİR ÇOCUK MÜZESİ TASARIMI

ARAŞTIRMASI

1.  ÖZET

2.  GİRİŞ

3.  ÜLKEMIZDE MÜZECİLİK

4.  MÜZECİLİKTE  DEĞİŞİKLİK İSTEMLERİNİN NEDENLERİ

5.  TASARIM

6.  TASARIMIN KAZANIMLARI

7.  OLABİLİRLİK

1. ÖZET:  Tasarım; bir çok kazanımları  içinde  birincil olarak  Müze ziyaretini eğlenceli bir öğrenim süreci olarak yaşamımıza katmayı amaçlamaktadır.

2. GİRİŞ: …..müzecilik birtakım eşsiz parçaları toplamaktan ibaret olan geleneksel dar ölçülerin dışına taşmış, yeni ve çağdaş  bir müzecilik kavramı bu yüzyılın başlarından itibaren ortaya çikmıştır. “( Özsezgin,1985)

Günümüzde müzeler birer yaygın eğitim kurumu olarak halkı eğitmeyi, kültür ve bilimi topluma aktarmayı hedefleyerek iletişim ve halkla ilişkileri başlıca yöntemler olarak kullanmaya yönelmişlerdir. (Atagök, 1990)

Böylece edilgin bir müzecilikten etkin, dinamik, etkileşimci ve katılımcı bir müzecilik anlayışına geçilmiştir.(Onur, 2000)

Müze eğitimi öğrenciler açısından  sadece müzede gezmeleriyle sınırlı değildir.  Müze ; koleksiyonlarının  ziyaretçiler tarafından kullanımı dışında,  eğitim programları ve müze dışı eğitsel etkinlikleriyle bir bütündür

3. ÜLKEMIZDE MÜZECİLİK: Ülkemizde klasik müzecilik türü yaygındır.. Müzelerimiz,  etnografya, arkeoloji adları altında  Anadolu’da  yaşamış medeniyetlerin zengin buluntularını sergilemekle beraber koleksiyonları konusunda düzenli, yaygın bir eğitim programı uygulamazlar. Yabancı turistler rehberleri eşliğinde müzeleri gezer  gerekli bilgileri alırlar. Müzelerin  kendi rehberleri yoktur, sergilenenlerle ilgili, müzesine göre, eşyaların yanında bazen duvarlarda,  kısa ya da kapsamlı açıklamalar vardır.. Salonlar  güvenlik görevlileri tarafından kontrol edilir. Çocuklarımızın  müze eğitsel ziyareti, yılda bir kere  turizm haftasında, ögretmenleri  nezaretinde müze camlı dolaplarının önünden hızla geçirilmek suretiyle  gerçekleştirilir.  İzmir’de  Konak Belediyesi ve rehberler derneği İZRO işbirliği ile  Çocuk ve Müze adı altında okul ve rehberler  çalışmasıyla  öğrenci müze ziyaretleri başlatılmış,   ancak  yaygınlaşmamıştır..

 4. MÜZECİLİKTE  DEĞİŞİKLİK İSTEMLERİNİN NEDENLERİ:

20 imci yüzyılın ortalarından başlayarak toplumların çocuklara bakış açısında  büyük değişiklikler olmuş  ve çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranışsal ve  psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme  gösterdiği bilincinin yerleşmesi , çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşmalarla  herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi  20 kasım 1989da  Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda  Çocuk Hakları Bildirgesinde kabul edilmişti. Bu  bildiri, insanlığın kendisinde olan en iyi şeyi çocuğa verme yükümlülüğünden  kalkarak, çocukla toplum arasında bir ilişki kurar (Tanilli, 1992, ss.21-22. 

Türkiye Sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır. Bildirgede

Madde 31- 1.Taraf devletler çocuğun dinlenme, boş zaman değerlendirme,  oynama ve yaşına uygun eğlence (etkinliklerde) bulunma ve kültürel  ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkını tanırlar.

      2. Taraf devletler çocuğun kültürel ve sanatsal yaşama tam olarak katılma

hakkını saygı duyarak tanırlar ve özendirirler ve çocuklar için, boş

zamanı değerlendirmeye, dinlenmeye, sanata ve kültüre ilişkin (etkinlikler)

konusunda uygun ve eşit fırsatların sağlanmasını teşvik ederler

(Akıllıoğlu, 1995, s.81).”

Kağıt üzerindeki  bu çocuk hakları  yaşama geçirilmeye çalışılırken  klasik okul eğitiminde de yeni öğretilere uygun değişiklikler yapılmaktadır.  Eğitim sistemleri gözden  geçirilmekte, çocuklarin ögrencilik dışında  farklı  eğitimler almaları, beceriler kazanmalarına ilişkin  kurumsal çalışmalar yapılmakta, çocuğun bedensel ve beyinsel gelişiminin geleceğin toplumuna katkısı  bilinci yerleşmektedir.

………dan sonra ABD’de 100 Avrupada 40 çocuk müzesi kurulmuştur.  Türkiyede de müzecilik 2000 yılından sonra hız kazanmış ve özel müzeler açılmıştır. İlk çocuk müzesi ise …………

Büyük şehirlerin sunduğu kültürel olanaklardan  bir kısım çocuklar yararlanırken,  milyonca  diğer çocuk  gelişmelerini sağlayacak  bu olanaklardan mahrumdur. Yaşam boyu eğitimi ilke edinen dünya müzeleri  çocukların hayal güçlerini geliştirecek, oynama haklarını,  eşitlik  beklentilerini, ögrenme meraklarını ve   yaratma dürtülerini  karşilama, bilgi birikimlerini arttırma yolunda çalışmalar yapmaktadırlar.  Klasik müzecilikten çagdas müzeciliğe geçilmenin kökenindeki neden budur.  Bu müzeler  insanların yaşam boyu ögrenimlerinde  yer alabilmek için  sürekli olarak  hem koleksiyon hem de organizasyonel  yenilikler düşünmekte ve uygulamaya geçirmektedirler. Türkiye’de de son yıllarda müzecilik konusunda  büyük gelişmeler olmuş bir çok özel müze  çağdaş müzecilik aşamasına gelmiştir.

5. TASARIM  :  Çocuklarin ve yetişkinlerin yararlanabileceği  etkin, katılımcı  bir YAP-BOZ sanat müzesidir.  Burada aşamalı bir kuruluş  önerilmektedir.. Koleksiyonlar zaman içinde  değişir, Önce mukavva yap-bozlar, sonra tahta  iki boyutlu ve üç boyutlu yap-boz’lar yerini alır.

Bu müzenin  koleksiyon tedariki  belli bir merkezden gerçekleştirilecektir. Müzenin  kuruluş amacı ve  yönetim biçimi  bu olayın bir müzeler zinciri halinde  dönüşmesi,  ve bir çok yöremizde kurulabilme olanağını getirebilir.   Koleksiyonların tasarım ve üretim maliyeti düşer, satış oranı yükselir ve insanlar müzelere ne göreceklerini ve neler yapabileceklerini bilerek girerler. Müzeler  yaşam boyu eğitimin bir parçası haline gelebilir.

Eğitim, kültürlerin  aşılanması, yaratılması, kuşaktan kuşağa aktarılması gibi temel işlevleri

yerine getirir. Bu nedenle, kültür hakları denildiği zaman eğitim hakları

da doğrudan bu kapsam içerisinde yer almaktadır” (Çeçen, 1986, ss. 133-138).

YAP-BOZ bir geleneksel sanatlar müzesidir.  Anadolu  geleneksel sanatları,  Anadolu’yu yurt tutmuş eski medeniyetlerin  buluntuları  çağdas teknolojiden  yararlanan  günümüz çocukları’nın  ilgisini çekecek biçimde  oyuncaklar haline getirilerek   YAP-BOZ müzelerinin koleksiyonunu oluşturacaktır. Özel arabalar ve toplu  taşıma araçları gibi  çocukların kendi oyuncakları ve  toplum oyuncak müzeleri. düşünülmektedir.  Kendi oyuncakları olmayan veya geleneksel kültürün günümüz yaşamına uyumlu oyuncaklarla oynamak isteyenlerin  eğlenerek öğrenecekleri, zaman buldukça gelip oynadıkları  bir yerleri olacaktır. Ayrıca   müze koleksiyonları  satışta da olacağından  müzeye  parasal destek sağlayacaktır.

6. TASARININ KAZANIMLARI:

a.         GÖRÜŞ :Çocuğa ilişkin görüşlerimizi gözden geçirmek, çocuğa saygı kültürü geliştirmek. Böyle bir müze, adıyla ve koleksiyonlarıyla, bireylerin  müzelere yaşamları içinde bir zaman ayırmalarının yolunu  açabilir

b.         YATIRIM: Çocuğa yatırım yapma gereksinimini duyurmak. Dünyada “puzzle” ve “lego” müzeleri son yirmi yılda en hızlı gelişen müzelerdir.

c.         İSTİHDAM: Tasarım  üniversitelerin, rehberlik kuruluşlarının bilimsel, bilgisel ve. teknik desteğiyle kurulacak,   ögrencilerin  ve halk sanatına meraklı emekli ögretmenlerin,   turist rehberlerinin  çalışmasına açık olacaktır. Müze koleksiyonlarını tasarlamak, üretmek  önemli bir istihdam konusudur.

d.         KORUMA:Yörelerimizde  kullanılmadığından  eskiyen,  yanan  güzel yapıları  kurtarmak,  sandıklarımızda kalan son güzelliklerin korunması.  Müze kültürü alan kişiler gerek kazılarda çıkan buluntuların , gerekse önceki zamanlardan kalmış mimari değerlerin ve  geleneksel el sanatlarının değerini bilir, korur ve  ülkesi müzelerini  onlarla zenginleştirme olanakları düşünür. Çünkü bu çocuklar yarın bu ülkenin yöneticileri olarak  kültürel değerlerimizin korunmasından sorumlu kişiler olacaklardır.

e.         TANITMA: Toplumun  teknolojiye yenik düşen geleneksel sanatlarından haberdar olması,  yöresinin  önemli  mimari binalarını ve  eski Anadolu medeniyetlerini tanımasını sağlar. Geçmişin halk sanatı, mimari ve antik  örnekleriyle tanışan bireyler onlardan  beslenerek yeni üretilere ulaşabilirler. Geleneksel  sanatlarımız yeniden tanınarak, ülke mimari eserleri ve antik eserler küresel kültür içinde saygın yerini alacaktır. Ülkemiz ve dünya müzeleri hakkında bilgi sahibi  olan turist rehberlerimiz bu bilgilerini  turistlerle olduğu gibi kendi toplumumuzla paylaşabileceklerdir. Bu yolla yanı başındaki ören yerini tanımayan insanlar onların değerini öğrendikçe sandıklarımızda kalan son eserleri,  değerli eski binalarımızı ve  ören yerlerimizi koruma bilinci gelişebilecektir.

f.         ÜRETIM:  Tasarım  her yörede  uygulanabilir ve   toplumsal oyuncak merkezi  görevini yürütür. Çocuklarina;  yaşına, merakına  uygun oyuncak  almak istiyen aileler de müze  ürünlerinden satın alma olanağı bulurlar. ‘Franchising’  gibi  müze zinciri olarak düşünülmesinin nedeni budur.  Bu olanak müze koleksiyonlarının teminini kolaylaştırır.  Gününü daha yararlı ve eğlenceli uğraşilarla geçirmek isteyen yaşlılara   Einzeimer hastalığına tutulma olasılığını azaltma veya geciktirebilme  fırsatı verebilir

 ğ.        EĞİTİM : Halk sanatları ve antik buluntularından beslenip,  günümüz  teknolojik   verilerinden yararlanılarak  üretilen oyuncaklar  tüm çocuklarin  birbirleriyle olan  iletişimlerini  geliştirme  olanağı sağlar -ayni oyuncaklarla oynayabildikleri için-  sınıflarda  beceri, bilgi düzeyleri birbirlerine daha yakın  ögrenciler bulunmasını  gerçekleştirebilir

  • OLABİLİRLİK:  Bu tür müzeler hizmet ağırlıklıdır ; hem koleksiyonların hazırlanması ve  sürekli geliştirilmesi  ve değiştirilmesi –yıpranma nedeniyle, açısından hem de müze kullanımında ziyaretçilerle daha fazla ilişki gerektiğinden.

“Müze binası ve iç donanımı büyük mali yatırım gerektiren konular. Müze işletmeciliğinden de ülkemizde bir gelir sağlamak mümkün olmadığından, işletme giderlerinin de bağış olarak temini söz konusu. Bu nedenle kurulan özel müzeler ancak büyük holdinglerin kendi bağışları ile kurulan ve işletilen müesseseler.

 İstanbul Rehberler Odası olarak ilköğretim öğrencilerinin müzelerden eğitim konusunda yararlanması, tarihi kültürel mirasımızın korunmasına yönelik bilinçlendirilmesi konusunda bir proje hazırlayarak, öğrencilere müzeleri belli standartlar çerçevesinde gezdirmiştik. Ancak, bütçesi bir müze kurma yanında söz konusu edilmeyecek rakamlar tutan bu gezileri de büyük ölçüde sponsorluk ile gerçekleştirmiştik. Meslek kuruluşlarının yasal mevzuatı ve bütçesi ne yazık ki bu tür yatırımlar için kaynak ayırmaya müsait değil. Ancak, önümüze başka bir fırst çıkması durumunda önerilerinizi değerlendirmek mümkün olacaktır.”Şerif Yenen TUREB Bşk.

 Ancak burada   düşük teknoloji ve  adımsal bir çalısma  özelligi  ile  gerçekleştirme olanağı diğer müzelere oranla  daha kolay olabilir. Kuruluşta hem sosyal hem de resmi ağlardan yararlanılabilir.  Yaşam boyu eğitimi destekleyen  hibe programları var.  Ayrıca müze aşamasına gelmeden önce okul müze odaları,  üniversite müze salonları yahut var olan müzelerde ek bir salon çalışması olarak hayata geçirilebilir.

Önce insan kaynakları gerekli. Türkiyede çocuk hakları, müzecilik ve halk sanatları konusunda çalisan, birikimli çok değerli insanlar var.  Bu çalışmanin  birincil görevi o insanlara ulaşmak ve bir girişimci gurubu oluşturmak  olmalıdır. Teknik ve parasal kaynak konusunda gene  çocuk müzesi kurmuş olan   kişiler ve  bu konularda araştırma yapan  üniversiteler,  halk sanatı uzmanları  değerli kaynaklardır. 

Yeni okul eğitim programları ögrencileri   ezbercilikten  kurtarıp düşünen, üreten bireyler olmaya yönlendirmek isterken okul ve dershane eğitimi kıskacındaki çocuklar,  bir tüketim düzeninin bireyleri olarak, üretimsel etkinliklere zaman ayıramamaktadırlar.  Katılımcı müzecilikte  sunulan koleksiyonların amacı  da  bu olanağı sağlamaktır.  Bu nedenle  YAP-BOZ  müzelerinin  bir gereksinim olarak görülmesi gerçekleştirilebilme olanaklarını arttıracaktır.

Ülkemizi ,ören yerlerimizi, halk sanatlarını iyi bilen profesyonel rehberlerimiz herhalde ülkemizde de en çok farklı müzeleri gözlemlemiş insanlardır ve onların bilgilerinden yüzde doksan sadece yabancı turistler yararlanmaktadır. Sayıları on bine varan rehberlik mesleği mensupları bu müze koleksiyonları tasarlanmasında, müzelerin idaresinde yetkili kişiler olabilirler.  Böylece değerli bilgilerini kendi vatandaşlarıyla paylaşabilirler.

Bu müzeler  rehber odalarının veya rehber odaları bu müzelerin bir parçası olabilir. Bu nedenle bu müze ve odalara  eski güzel bina tahsisi yapılabilir. Tabii yenilenmesi için de ‘cultural heritage’ kapsamında uluslar arası bağlantılar sağlanması gerekebilir.  

Müze yap-boz larından bazıları Minyatürk’te olduğu gibi  ülkemizin veya dış ülkelerin önemli binalarını temsil edebilir.

Dünyada   bu  tür müzeler gereksinim haline gelmiş , “puzzle” ve “lego” müzeleri son yirmi yılda en hızlı gelişen müzeler olmuşlardır.

Oyuncaklar: Çocuklarin Kendi Güçlerini Fark Etmelerine ve

Yetişkinin Dünyasına Uyum Sağlamalarına

Yardım Eder.   

Ruhiye Kayra

19Şubat 2012

Ankara

KAYNAK:

Oyuncaklı Dünya                               Yazar: Bekir ONUR            2010

Kırdığımız Oyuncaklar                      Yazar  Sunay AKIN               2011    

Kahire Arkeoloji Müzesi                     Çocuk Kitapcıkları               1999

Tomur Göktürk                                                                                  1990

Çocuk Müzeleri ve Müze Eğitimi       Şule Zilcioğlu                                  2008

www.umutarmaganlari.com

Internet             

BU  KONUDA  YARARLANDIĞIM MÜZELER                       Kuruluş

Sunay Akın                                           Oyuncak Müzesi                 2005   

İzmir Baradan                                        Oyuncak Müzesi                  2005

Ankara Eğitim Fakültesi                       Oyuncak Müzesi                 1990

Atina                                                     Benaki Müzesi                    1930

Liverpool  Schumacher College            Ekoloji Öğrenim merkezi    1992

Nürnberg                                               Oyuncak Müzesi                 1994

Oslo                                                      Çocuk Sanat müzesium       1986

Kim Düşündü, Kim Yaptı, Kim Bezedi?

Kim Düşündü, Kim Yaptı, Kim Bezedi?

HALK

Halk Sanat Kongreleri, Sempozyumları, Kitapları Kimin İçin?

AKADEMİSYENLER

HALK + AKADEMİSYENLER

=

HALK SANATININ SÜREKLİLİĞİ

   Anlatan:   Ruhiye Mine Kayra

İçerik:

Etnografya…………………………………………………….01

Müzeler………………………………………………………..02

Müze Çalışanları ve Devlet…………………………………..02

Müzelerin Etkinlik ve Parasal Yetkinlikleri………………..02

Halk Sanatı……………………………………………………03

Halk Sanatı örneklerimiz  nerede?…………………………………..03

Halk Sanatının Değeri……………..…………………………04

Anadolu………………………………………………………04

Sürdürebilirlik, Halk Sanatı Antrenörlüğü……………… .06

Yerellikten Evrenselliğe……………………………………..07

Resim…………………………………………………………08

Bir YAŞAM diyince ister istemiz dudak uçları  yanlara çekiliyor ve tebessüm ediyorsunuz. Bir de ETNOGRAFYA deyin aynaya bakarak. Hangisini beğendiniz. Sözcüklerin kişilikleri olduğuna inanan biriyim.

Kongreler yapılır, bilirkişiler konuşur, akademisyenler halk sanatı örneklerini tanımlar, tarihler.  Halk sanatı örnekleri genellikle müzelerde korunur. Halk sanatı müzesinin adı bizde ETNOGRAFYA müzesidir. YAŞAM MÜZESİ  deyip gülümseyerek devam edelim.  YAŞAM küçükten büyüğe herkesin ilgi alanıdır ve bazı müzenin taş duvarları ve  yüksek basamakları  önleyemez insanların müzeye koşmasını.

 Müzeler:

Gelişmiş ülkeler çocuklarını,  büyüklerini hem okullarda hem müzelerde eğitir. İnsanların analarının, atalarının yaptıklarıyla öğünmelerini sağlar. Önceki kuşakların günlük kullanım eşyalarından,  eşyaların biçimlerinden, bezemelerinden esinlenmelerine neden olur. Bugün kullandığımız birçok eşyanın ilk yapım biçimlerinin nasıl olduğunu öğrenmek sağlam bir bilgi kaynağı oluşturur ve yeni üretimlerin oluşmasını tetikleyebilir.  İlham Perisi anlamına gelen “müze” adını taşıyan kurum  önce kendi çevre halkı  sonra yerli yabancı turistlere hizmet vermesi gereken bir kurumdur.  

Pek çok yurttaşımız yaşamlarını yarı yolda bitirme alışkanlığındadır.   Oysa emeklilik toplumsal sorumluluğu deneyebileceğimiz  yaşamımızın en zevkli ve yaratıcı bölümüdür. Bir düşünelim: Yirmi sene okuduk, yirmi sene de çalıştık, yaş en fazla kırkbeş. İnsan evladının en canlı, bakımlı ve olgun çağı. Emekli olup köşede mi oturacak.  Olanaklarımız neler.  Merak edip zaman bulamadığımız konuları okuyarak, gezerek öğrenebiliriz. Başka bir iş yerinde çalışabiliriz, Kendi işimizi kurarız ya da gönüllü olarak toplum yaşamına katılırız. Sosyal derneklere üye olur, kooperatif kurup bilgilerimizi bizim kadar öğrenme  şansı olmamış insanlarla paylaşırız , Gönüllü denetimci olarak okul çevrelerinde,  Sokaklarda, deniz kenarlarında dolaşıp gördüğümüz yanlışlıkları resmi ilgililere bildirecek bir oluşumun içinde  olabiliriz  Bir yaşam müzesinin bir bölümünde sergilenen devirle uygun bir kıyafette gözlemci olup isteyenlere bilgi verebiliriz  Müzeyi gezen yerli turistler ve çocuklarla iletişim kurmak onları mutlu edecek ve sergilenenler hakkında bilgileneceklerdir .Müze eşyaları kıskanacağımız maddi zenginliğin gösterimi değil  eski medeniyetlerin kültür zenginliğini paylaşmaya çalıştığımız yerlerdir. Müze salon gözetmenleri sadece inzibat olamaz .Farklı olmaz mıydı o gözetmenler arasında müzede sergilenenler konusunda donanımlı, emekli öğretmenler olsa. O zaman çıkıştan beş on adım sonra konu  Gassaray-Fenerbahçe olmaz, gözlenen eşyalar üzerine fikir yürütme olabilirdi.

 Müze Çalışanları ve Devlet

Halk bilimciler araştırma kişiliği olan meraklı insanlardır. Belli konularda  temel eğitimi almış sonra  bir konuda daha derinleşmek isteyip  araştırma yapmış, belli bulgulara ulaşmış, onları  tarihlemiş ve bunları başkalarıyla paylaşmak için can atan insanlardır. Okulda yetişmez. Toplum onları ancak danışman olarak kullanabilir. Resmi müzelerin idaresinde  dünya Sanat tarihi bilgisi eğitimi alanlar,  halk bilimcilerin görevini yapmaya çalışır. Belki sanat tarihi okuyanlara  kendi ülkelerinin halk bilimi konusunda daha fazla bilgi verilmelidir. Benim önerim sanat tarihi mezunlarını  eğitimleri sonunda, son sınavlardan önce  turizm  rehberliğinde  olduğu gibi bir Anadolu turunda  halk sanatlarıyla tanışmalarını  gerçekleştirmektir. Halk bilimci; halk sanatı ürünlerinin özelliklerini bilen, belli konularda araştırmalar yapmış, uygulamalar görmüş, çoğunlukla kendi koleksiyonları olan, müze koleksiyonlarının doğru tanımlanmasında ve sergilenmesinde sözü olması gereken kişidir.

Her müze dünya kültürünün bir göstergesidir. Müzenin topluma yararlı olabilmesi ancak  dünyadaki müzelerden ve müzecilikteki gelişimlerden  haberdar olabilmesi ile mümkündür.  Bu nedenle  yapılan mesleki kongrelerden oldukça farklıdır müzecilik etkinlikleri. Doğrudan  o müzenin topluma yararıyla doğru orantılıdır. 

Müzelerin Etkinlik ve Parasal Yetkinlikleri

Devlet müzelerinde sergiledikleri eşyalar yanında toplumun müzede sergilenenler ve  yöresel ören yerleri hakkında toplumu  daha fazla bilgilenebilmesi için  müze eşyalarının aynen ya da minyatür çapta  birebir  kopyalarini  yaptırır sanatçılara. Ayrıca ülkede süregelen halk sanatı örneklerinden  hediyelik olabilecekleri bulundurur müze dükkanlarında.  Eğitim o kadar kolay değil. Müze sadece eşya sergilemez,   hafta sonları ailelerle etkinlikler yapar, akşam sohbetleri  hazırlar  halk bilimcilerin konuk oldukları ve memleketteki bütün öğrencilerin müzeleri tanıması için  yıllık programlar hazırlanır. 

Diyebiliriz ki Anadolu’nun batısında hiçbir ülkenin toprağında   bizdeki   gibi uygarlıklar yaşanmamıştır. Ancak onların müzeleri  Anadolu ve daha doğuda kalan uygarlıkların eserleriyle doludur. Bunların nasıl elde edildiği çoğumuzun malumudur. Biz kendimize bakalım.  Yağ var, un var, şeker var ve helva yapmıyoruz.

Müzelerin  işletim sistemleri ülkeden ülkeye değişir.kazancını müzelere bırakmaz, müzeler de halktan gelen müzelik eşyayı, antikaları alamaz, uzman kullanamaz, eğitsel etkinlikler düzenleyemez.

Kış aylarında Selçuk’taki meşhur EFES Müzesi yıkanır yağmur sularıyla baştan aşağı ve temelde

 biriken o suların hepsi yükselir yavaş yavaş sütunlardan yukarı. Vay depodaki antikalara ve orda

çalışmak zorunda olan kişilere…  Çevresi antik Efes kenti,  Selçuklu binaları, Artemis Tapınağı

kazılarıyla çevrili bu müzenin çevresindeki yerleşikler sadece gelen giden turiste bakar,  onlara kart,

kaval satmayı kazanç bilir. 

Halk Sanatı

Halk Sanatı görerek, beğenerek, düşünerek ve deneyerek üretilir. Düşünce ağırlıklı bir zanaat olan sanat her insanın yapısında var; az ya da çok.  Kadınlar zanaatın sanat yanına ağırlık verir, ille kullandığım eşyayı süsleyeceğim der; Üşür, beline bir kuşak ister, illaki süslü olsun diye, oturur bir çarpana kuşak örer, püsküllerle boncuklarla bezer –Tokat- Bir cepken diker, işlemeyle,  boncuklarla, taşır tüm bahçesinin çiçeğini böceğini oraya-Çanakkale-Pomak ,Bir sopa bulur dayanıp yürümeye, hemen oturup nakışlamaya koyulur-Devrek, Safranbolu, Ahlat  Alamazsın gözünü. Evine bir dolap yapar ağaçtan, sonra üzülür ağacın yalnızlığından,  meyvesinin renkleriyle bezer onu- Çomakdağ bir çorap örer sağlam yünden, üzeri boydan boya nakış. Sanki mektup yazmış çorabı giyecek olana. Çivi yazısı değil ama kilim dilinden.-Sivas önde ta Edirne’den Kars’a kadar. Bohçasında bir kese, çeyizlik sanırsın pahası içinde değil, üzerindeki işinde olacak. İpek canfes üzerine ya da kadife… Basmadan da olur. Hepsinin nakışı bir farklı ve hepsi göz alıcı.  Anadolu Bunları yapamazsa plastik, madeni, teknoloji ürünü kullanım eşyalarını, el işi bir işlemeyle örter. Yakmadığı lambasını da tığla örüp giydirir. Vitrinindeki ince belli çay bardağı da giyiniktir

Hapishanelerde binlerce işçi var ne edeceğini bilemeyip, orada eskilerden gördükleriyle boncuk işleri yapan. Eskiden dedikse eskiden orada kalanlardan… Yoksa bir kitaba bakıp da eski örneklemelerden değil. Emek çok ama bir güzellik, işlevsellik yok. İnsanın aklına sadece hapishaneyi getirir. Tek güzellik hapiste olana zaman geçirtmesi…  Bir idareci de demez ki ha bir tasarımcı bulsam da bunların işlevsel, para getirecek bir şeyler üretmelerini sağlasam.  Hapishanelerde çocuklar halı dokur. Ona sadece  önüne konan örneğe göre tezgaha gerili iplere düğüm atması öğretilir.  Çocuk güzel halılardan habersizdir.  Ne evinde görmüştür ne de camide. Git bir bak o halının yüzüne, halı der misin?  Çocuk modele bakar, dokur ha dokur. Halıya bakıp, “Aferin bana, ne güzel bir şey yaptım” diyemez kendine. Başkaları da öyle bir şey demez ona zaten.  Bakılmadan, sevilmeden dokunan halının kapalıdır, çapaklıdır gözü, gelemezsin göz göze.

Halk Sanatı Örneklerimiz Nerede?

 A güzel insanlarım benim!  Atsaydınız ayağınızı bir kerecik Anadolu’ya;  aracılar, toplayıcılar, dünyanın batı taraflarından kopup gelenler  alıp götürmeden  yatakların altındaki kilimlere kadar 

bütün köşe bucaktaki Halk Sanatı ürünlerimizi. “Yöre halkı bilir kendi sanatını” diyoruz, oysa geleneksel sanatın süslediği eşya işlevini yitirmişse o süsleme tekniği de unutulmaya başlıyor. O sanatın güzel örneklerinden bir müzecik yapılsa ve halkımız ilham perisi o müzelerde sık sık süslemeleri eski eşyaların üzerinde görse, yeni üreteceği eşyalarda da benzer süsleme tekniklerine çağrışım oluşmaz mı? Turizmin bu kadar geliştiği günümüzde o güzel süslü eşyalarımız da hediyelik eşya boyutunda yeni üretimlerle müze dükkânlarımızda yer alabilir. Bunun için Halk Eğitim merkezlerimizde kurs öğretmenlerine yörenin başarılı bir uygulayıcısının desteği gerekli. Bir öğretmen her yörenin halk sanatını, o sanatı yaşamış, uygulamış halkı kadar iyi bilemez.  Üstelik eski eşyadan esinlenilerek yeni üretilecek hediyelik eşyanın pazar beklentisine göre nasıl üretileceğini de bilemez. Eski bir güzel ürün yeni işlevle

piyasaya sürülecekse pazarlama ve sunum konularında da öğretmene ek bilgilendirme gerekir. Adı Halk Sanatı işte! Akademisyenler ne kadar araştırsa ve paylaşsa bilgilerini kongrelerde, sempozyumlarda  halk yoksa işin içinde neye yarar! Müzelerimiz adlarıyla, sergiledikleri eşyaların tanıtımıyla halka ulaşamıyorsa halk benzeri halk sanatlarının  yaşamasına  nasıl yardımcı olsun.

Köylüler, emekliler, genç kızlar hepsi Halk Eğitim kurslarında istekle, heyecanla dolduruyor sınıfları. Çünkü hepsinin elinde, gönlünde, kafasında veya DNA’larında var bir halk sanatının bilgisi, becerisi. Amaç sadece İşkur’un vereceği yevmiye değil. Çoğunluk; bilgime, hünerime ne katarım da düzenli para kazanacak bir iş sahibi olabilirim diye düşünüyor. Ancak el sanatları kurslarını bitirenler sadece bir bohça daha atıyor sandıklarına ve seneye  daha az heyecanla  bir başka kursa gidiyor.  Halk Eğitim merkezlerinin çoğunda daha  etkin ve bilgili öğretmenlere gereksinim var. Aslında bir öğretmen olsun ama yanında bölgeden işi bilir bi kişi mutlaka olmalı.

Unutulmaya yüz tutan halk sanatları (!) konusunda yapılan çalışmalar yeni işlevlerle yüklü ürünler çıkarmıyor ortaya.  Örtüyse örtü,  işlemeyse işleme. Öğretmen  yapılanlardan, bu insanlar ekmek parası çıkarabilir mi diye düşünemiyor.  Bunca emekle yapılan işin piyasa değeri ne olur araştırması yok.  Oysa Halk eğitimin amacı bu; İnsanları bir meslek sahibi yapmak!  Kurs öğrencisi ürettiği şeyin beğenildiğini, satıldığını görse elinde olan eski örnekleri satmak yerine örnek tutar kendine. Çocuğuna, çevresine tanıtır. Eski halk sanatı ürünlerimizi satmak altın yumurtlayan tavuğu kesmek gibi bir şey.

 “Marifet iltifata tabidir

Satılamayan mal zayidir” demiş bir değerli kişi.

Kastamonu’ya gittik

Kastamonu’ya gittik. Ana caddeler pırıl pırıl. Ara sokaklara girince görünüm değişiyor. Yerlerde plastik şişeler, kırıştırılıp atlmış kağıtlar, maskeler, naylon torbalar hatta ayakkabılar. Bizim tertemiz yıkanıp yaşadığımız yıllarda Fransız halkı parfüm üretiyordu kirden kokan bedenlerinin kokusunu kapatmak için. Bir İngiliz atasözü,” Bebekleri de atmayın suyla beraber.” Der. Ayni suda yıkanan aile en son bebekleri de yıkayıp döküyor suyu. Bebekler o kirli suyla beraber .atılabilir. Peki,  ne oldu da bize temiz bir toplum iken sadece ev kapısına kadar ve sadece görünür temizlik yapar olduk. Caddeler, sokaklar bizim değilmiş gibi. Kirli, çirkin sokaklar yaşamın çoğunu sokaklarda geçiren ve o çirkinlikleri gören insanları da  çirkinleştiriyor sanki. Bir güzel sözümüz var, “Kıyamam sana”.Kıymayın sokaklara, kendinize ve diğer güzel insanlara. O minnacık virüs mü öğretecekti bize temizliği. Toplumdaki yerimiz, eğitimimiz, paramız ne kadar çok veya az olursa olsun hepimiz ayni süzgeçten döküleceğiz yaşama. TV de çocuklarımızdan duyuruyor ve dinliyorsak ” Evde kal Türkiye” sözünü bundan sonra onların sözlerine daha fazla kulak vermemiz gerek. Onların kulaklarının ve beyinlerinin ve gözlerinin güzelliklerle karşılaşmasını sağlamak zorundayız. Ağiz kalp denizinin kıyısıdır derler. Denizde ne varsa o vurur kıyıya. Sevgili büyüklerimiz kıyıya sadece temiz dalgalar vursun. Kalbinizi, beyninizi arındırın çirkinliklerden. Sizleri yıllarca bıkıp usanmadan yaşatan o minik şey, kalbimiz, bize örnek olsun. Milyonlarca kez dolup boşalarak, oluşan kirli kanı verip bedenimizde temiz kan dolaştıran o güzel şey yaşamımıza örnek olsun artık. Çevremizde çirkin, kirli şeyler, düşünceler olabilir ancak görevimiz onları kendi çapımızda temiz güzel şeylere çevirmek olmalı. Kalbimiz gibi çalışmak gerek. Mutlu yaşam bedende ve beyinde temizlikle gerçekleşecek.  Aşağıdaki  Azdavay’lılar mutlu görünüyor.

Tertemiz giyinip kuşanıp pazara gelmişler.

uses

9y-uconluklu 

MÜZELERDE  ‘ LAY  LAY  LOM’  OLSA

Küresel  kültürün sahiplenildiği  ülkelerde  standart  yaşam biçimi renkli, zengin yerel kültürleri ezip geçiyor.  Bu toplumlarda  sanatın vereceği doyuma ulaşamayan  insanlar robotlar gibi reklamlarla  yönetilerek hep ayni şeyleri yapar duruma geliyorlar;  “Fast  Food” yiyor,  TV nin  reklamlar yoluyla emrettiği şeyleri alıyor,  giy dediği şeyleri giyiyor. olacak ve olmayacak yerlerde   hız denemelerine girişiyor,  korku   filmleri seyrediyor, ve korku saçmanın gücünü toplumda şiddet uygulama girişimlerinde bulunarak yaşamaya başlıyorlar.

Zengin  kültürel geçmişlerin  sahibi olan ülkeler  dünyanın kültür fakirliğine  düşmemesi için kendi   kültürleriyle küresel kültürü zenginleştirmeyi amaç edinip  değişik   etkinlikler düzenliyor ; özellikle müzeler yoluyla  kültürlerini kendi vatandaşlarına ve dünya ülkelerine tanıtmaya  çalışıyorlar.

Ülkemizde ,  tüm halk sanatı tekniklerinin sergilendiği  yöresel giyim kültürünün  araştırılması  halkın kendi kültürüne  çıkmasına   ve halk sanatı nın devamlılığına  katkıda bulunabilir.

Müze  adlarının, müzenin sergilediği  ürünlerle ilgili olması halkın müzelere yaklaşımını olumlu etkileyebilir.

 

Çalışma Alanım:

0-6 Yaş çocuklarının sosyal ve kültürel eğitimi, insanlarda öğrenimi kolaylaştıran meraklandırma teknikleri, Anadolu halk sanatları, yöresel dokumalar ve kıyafetler ilgi alanlarım. Bir toplamacıyım. Para keseleri, yöresel kıyafetler, Anadolu nakışlı yün çorapları, giysi önlüklerini toplar, sergiler ve bunlardan, yapmaya çalıştığım yöresel bez bebek kıyafetlerinde, görsel ve teknik bilgi kaynağı olarak yararlanmayı/yararlanılmasını amaçlarım.

 

      “Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda  gülmesini bilen büyükler olurlar. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!”
Doğan CÜCELOĞLU

 Küresel  kültürün sahiplenildiği  ülkelerde  standart bir yaşam biçimi renkli, zengin yerel kültürleri ezip geçiyor.  İnsanlar robotlar gibi hep ayni şeyleri yapar duruma geliyorlar.  “Fast  Food” yiyor,  olacak ve olmayacak yerlerde   hız denemelerine girişiyor, TV nin  reklamlar yoluyla emrettiği şeyleri alıyor,  giy dediği şeyleri giyiyor.  korku   filmleri seyrediyor, ve korku saçmanın gücünü toplumda şiddet uygulama girişimlerinde bulunarak yaşamak istiyorlar.

Zengin  kültürel geçmişlerin  sahibi olan ülkeler  küresel kültürün getireceği olumsuzlukları  önlemek,  dünyanın kültür fakirliğine  düşmemesi için kendi   kültürleriyle küresel kültürü zenginleştirmeyi amaç edinip  değişik   etkinlikler düzenliyor, özellikle müzeler yoluyla  kültürlerini kendi vatandaşlarına ve dünya ülkelerine tanıtmaya  çalışıyorlar. Yöresel giyim kültürlerinin  devamlılığı konusunda yapılacak  çalışmalar  halk sanatının devamlılığı, halkın kendi kültürüne  sahip olması yoluna  katkıda bulunabilir.

Bez Bebekler yapmayı öğrenip onları  yörelerine göre giydirmek istiyorum. Bu da kolay bir şey değil. Çünkü önce bebekleri yapmak, yaptırmak sonra da yörelerin gerçek kıyafetlerini öğrenmek gerekiyor. Bu nedenle  bir yöreye gidip onlarla beraber bebek yapmak ve gene  kendi araştırmalarıma ve onların görsel ve anısal bilgilerine dayanarak onlarla beraber  giydirmek istiyorum.

Nasıl başladı bu iş. Anadolu’nun para, tütün, mühür, saat keseleri  vardı ve  bulup alırdım onlardan. Öyle güzeldiler ki. Kimileri atlas kimileri basma  kumaş üzerine, kimileri de tığ örgüsü ya da iğne oyası. Ama hepsi bir başka güzel.  Bir çok kesem olunca bunları ne yapsam diye  düşünmeye başladım.  Bir tanesinin şeklini çok beğenirdim.   Onunla başladım. O kesenin şeklini kullandım. Kenarına Nallıhan oyası doladım.  İçine  lavanta doldurdum.  Üstüne de Denizli’de kasnak nakışı işletince güzel bir şey çıktı ortaya.

 

Sonra torbalara baş ve kolları ekledim.( Resmi yüklemeyi öğrenmeliyim)